Son Yazılar
Anket
Hizmetimizden Memnun musunuz?
  • Çok memnunum
  • İdare eder
  • Daha iyi olabilir

KADINLAR ve Dîne HİZMET

KADINLAR ve Dîne HİZMET

                    Asr-ı Saâdetten günümüze KADINLAR ve Dîne HİZMET

Kadınlardan Peygamber gönderilmemiş.
Çünkü bu vazife fizikî mukavemet ve güç isteyen ağır bir vazife. FAKAT Cenab-ı Hak Peygamberlerini genellikle analarına emanet etmiş.
Ulül' azm Peygamberlerden üçü olan Hz.Musa,Hz. İsa,Hz. Muhammed (aleyhimüsselâm) denilince ÖNCE ANNELERİ akla geliyor.
Keza Hz. Musa'nın ANNESİ gibi ablası,firavunun HANIMI Asiye, birer kadın olarak Kur'anda zikrediliyorlar.
~Kur'anda ERKEKLER suresi yok ama adı "KADINLAR" demek olan (nisâ) bir sûre var.

Bilinen bir ifade şekliyle, kadınlar üç ‘C’den muaf tutulmuşlardır. Cuma, cemaat ve cihad.Ama bu onlar için, cumaya gidemezler, cemaate iştirak edemezler, cihada çıkamazlar anlamına gelmiyor. Sadece onlara farz değil anlamındadır.
Eğer kendileri isterlerse, özellikle cihadda ihtiyaç da varsa, kendilerine uygun her türlü hizmeti yapabilirler ve yapmalıdırlar.
Duruma göre değerlendirilmesi gereken bu konuyu, asr-ı saadetteki uygulamalarıyla kısaca gözden geçirelim:

NORMAL ZAMANLARDA
Hz. Aişe harbe iştirak etmek için izin istediğinde Hz. Peygamber (asm):
- "Sizin cihadınız hacdır." (Buhari) buyurarak buna izin vermemiştir.
Ümmü Kebşe adındaki kadın sahabi anlatıyor: Uzre kabilesinden bir kadın Hz. Peygambere gelerek:
- 'Ey Allah'ın Rasulü!
Bana, orduda şöyle şöyle savaşa katılmam hususunda izin verir misin?' dedi.
Rasulullah:
“Hayır!..” diye cevap verince kadın,
- 'Ben savaşmak istemiyorum; yaralıları ve hastaları tedavi etmek istiyorum, hastalara su taşımak istiyorum.' dedi.
Rasulullah, kadına cevaben:
- 'Sonunda uyulacak sünnet (âdet) olmasa ve "Falanca kadın savaşa çıkmış." denmese sana izin verirdim, sen evinde oturmalısın.' buyurdu. (Heysemi)

İHTİYAÇ ÂNINDA

Maddî cihada, Medine'ye hicretten iki sene kadar sonra izin verildi.
Hâlbuki Kur'an, bundan önce çok büyük bir cihaddan bahsediyordu:

ﻓَﻠﺎَ ﺗُﻄِﻊِ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ ﻭَﺟَﺎﻫِﺪْﻫُﻢْ ﺑِﻪِ ﺟِﻬَﺎﺩًﺍ ﻛَﺒِﻴﺮًﺍ

“O halde sen asla kâfirlere itaat etme ve Kur’ân’a dayanarak onlarla büyük bir mücahede (cihad) gerçekleştir.” Furkan: 52.

Dinî yaşayarak ve anlatarak, müslümanların maddi ve manevî ihtiyaçlarını karşılamaya çalışarak, ve bilhassa en sıkıntılı anlarında manen, moral bakımından destek olmak suretiyle yapılması gereken bu cihadın en büyük kahramanlarından birisi şüphesiz Hz. Hadice anamızdır. Çünkü o;

🔶️1. O İlk mü'minedir.
Efendimiz daha hiç kimseye bir şey söylememiş iken gördüklerini, işittiklerini ilk defa ona açmış, bu şekilde ilk desteği o vermiştir.

🔶️2. Allah'ın Onu yanıltmayacağı, mutlaka yardım edeceği ve başarıya ulaştırılacağı şeklindeki telkin, destek ve teşvikleriyle Efendimize hep büyük bir moral kaynağı olmuştur.

🔶️3. İlk münfikadır, yani Allah yolunda mal infak edendir.Hem de son damlasına kadar.
Dinin korunması ve güçlenmesi için bütün servetini feda eden bir infak kahramanıdır.
Yani Hz. EBU BEKİR'İN KADIN VERSİYONU.
Onun bu yönünden dolayı İbn-i Hacer el-Askalani,
- "kim bir güzellik ihdâs ederse, (es-Sebebü kel fail) kendisine bunun sevabı verilir.
Ayrıca ondan sonra kıyâmete kadar aynı işi yapanların alacağı kadar sevab da ilave edilir” hadisi şerifini delil göstererek Hz. Hadice’den sonra iman eden bütün kadınların aldığı sevabın aynısını Hz. Hadice’nin de almış olabileceğini söyler.

DİĞER ANALARIMIZ

Daha sonraları, cihadın SEYRİ ve ŞEKLİ değiştikten sonra analarımızı YİNE SAHNEDE görüyoruz. Aşağıdaki şu örnekler bile bize yeteri kadar fikir verir:

🔷️- Uhud Savaşında Müslümanlar kayıp verince, Hz. Peygamber Efendimiz (asm)'in zevcesi Hz. Ayşe ile Ümmü Süleym, paçalarını sıvamış ve sırtlarında kırba kırba su taşımışlardır.
(Buharı, Müslim)

🔷️- Uhud Savaşı'na katılanlar arasında Hz. Peygamber (asm)'in kızı Hz. Fâtıma da vardı. Babasının yaralandığını gören Hz.Fatıma, Peygamberimiz (asm)'in boynuna sarıldı,onun yarasını yıkadı. Fakat Peygamberimizin yarasından akan kan gittikçe artıyordu.
Bunun üzerine Hz. Fatıma bir hasır parçası alıp yaktı, külünü yaranın üstüne bastı, kan durdu. (Fethu'l-Bârî)

🔷️- Uhud savaşında Müslümanların bozguna uğradıkları ve Hz. Peygamber (asm)'in şehid edildiği şayiası Medine'ye ulaştığı zaman, dokuz kadın sahabi yaralılara su vermek ve onların yaralarını tedavi etmek için yiyecek ve içecek yüklenerek Uhud'a gitmişlerdir.
(Müsned, M. A. Köksal, İslam Tarihi)

🔷️- Uhud'a gelenler arasında Hz. Aişe ile Ümmü Süleym binti Mihan da vardı.Bu iki kadın sahabi, Uhud harbinde Müslümanlar bozulup Rasulullah'ın yanından dağıldıkları zaman su taşıyarak yaralılara su vermişlerdir. (Buhari)

🔷️- Enes b. Malik'in naklettiğine göre bir defasında Ümmü Süleym, Hz. Peygamber (asm)'e gelerek savaşa katılmak istediğinde Rasulullah (asm) ona, “cihadın kadınlara farz kılınmadığını” söyledi.
Hz. Ümmü Süleym bunun üzerine, yaralıları tedavi edebileceğini, göz ağrılarına ilaç yapabileceğini, mücahidlere su taşıyabileceğini söyleyince
Hz. Peygamber:
- "O halde gazaya çıkmanız ne güzel olur." buyurdu. (Heysemi)

🔷️- Ümmü Salit'in, Uhud harbinde kırbaları yüklenerek su taşıdığı ve kılıçların kınlarının söküklerini diktiği nakledilmiştir.
(Buhari)

🔷️- Nesibe Hatun da Uhud savaşında aynı maksatla bulunan kadınlardan birisiydi.
(İbn Sad)

🔷️- Rubeyyi binti Muavviz adındaki sahabi kadın, savaşlarda nasıl hizmet gördüklerini şöyle anlatıyor:
- "Biz Resulullah ile beraber savaşırdık. Askerleri sular ve onlara hizmet ederdik; yaralıları ve ölüleri de Medine'ye taşırdık."
(Buhari)

🔷️- Resulullah (asm)'ın halası Safıyye binti Abdülmuttalib bu kadınlardan birisiydi.
Hz. Safiyye Hendek savaşına fiilen iştirak etmiş ve bir düşman öldürmüştür.
(İbn Hacer. İsabe)

🔷️- Ümmü Ümare de Uhud savaşına katılarak oku ve yayı ile düşmanla çarpışmıştır. Savaştan sonra Medine'ye dönen Hz. Peygamber,
- "Uhud savaşında sağıma, soluma döndükçe hep Ümmü Ümare'nin yanı başımda çarpıştığını görüyordum." demiştir.
(İbn Hacer, İsabe)

🔷️Yine bu mübarek sahabiyenin Resulullah'ın vefatından sonra Müseylemetü'l-kezzab ile yapılan savaşa iştirak ettiği ve bu savaşta on iki yerinden yara aldığı nakledilmiştir.
(İbn Hacer)

🔷️- Meşhur sahabi Enes b. Malik'in annesi Ümmü Süleym'in, Huneyn savaşı ile Mekke'nin fethinde fiilen harbe iştirak ettiğini görüyoruz.
(İbn Hacer, İsabe)

🔷️- Muaz b. Cebel'in amca kızı Esma binti Yezid'in, Hz. Ömer zamanında yapılan Yermük savaşına (hicretin 13. yılı) katıldığı ve bu savaşta eline geçirdiği bir çadır direği ile dokuz rum askerini öldürdüğü nakledilmiştir.
(Heysemi)

🔷️Resulullah Efendimiz, gördüğü bir rüya üzerine Kıbrıs'a yapılacak bir seferi haber verdiğinde,
- “Yâ Resûlallâh!
Dua etseniz de, bende, onlardan biri olsam!?”
diye ricada bulunan Ümmü Haram binti Milhan'ın, Kıbrıs'ta savaşa iştirak ettiğini ve orada katırdan düşerek şehit olduğunu da biliyoruz.
(Buhari)

MAL İle CİHAD

Yukarıda da geçtiği üzere, hem müminlere sahip çıkıp onları koruma, hem de bütün maddî imkanlarını seferber edip onların ihtiyaçlarını karşılama şeklindeki bir cihad, herkesten önce Hz. Hatice anamızı akla getiriyor.
Kureyşin reisleri belki iman ederler de, diğerleri arkalarından gelir diye, Hak Dostunun ifadesiyle bütün servetini “Ebu cehilin,Utbe’nin, Şeybe’nin vs. kursağında eriten” bu mübarek kadının, mal ve can ile cihadın beraber zikredildiği on âyet-i kerimenin hepsinde, malın candan önce geldiği düşünülürse, nasıl bir mücahide olduğu anlaşılır.
 O bu konuda bir prototiptir. Aslında bütün sahibiye hanımlar da, o seviyede olmasalar bile hepsi kendine göre birer Hadice'dirler.

KOCAYA MADDÎ DESTEK

Normal şartlarda kadının bütün ihtiyaçlarını karşılamak kocasına aittir.
Ailesi için harcadığı her kuruş da sadaka yerine geçer. Ama bu, kadın kocasına yardım edemez demek değildir.
İhtiyaç hâlinde kadının kocasına yapacağı maddî yardım çift sadaka yerine geçer. Şöyle ki:
* Abdullah ibni Mes’ud (Allah Onlardan razı olsun)’ın karısı Zeyneb es- Sekafiyye (Allah Ondan razı olsun)’dan bildirildiğine göre bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
- Ey Kadınlar cemaati zinet eşyalarınızdan bile olsa sadaka veriniz, buyurmuştu. Bunun üzerine ben kocam Abdullah ibni Mes’ud’un yanına varıp:
- Sen eli dar bir adamsın.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize sadaka vermemizi emretti. Ona git de bir soruver sana ve çocuklarına sarfedeceğim meblağ sadaka yerine geçer ise size, değilse başkalarına vereyim, dedim. Kocam Abdullah da kendin git ve sor deyince kendim gidip Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in kapısına varınca ensardan bir kadının da orada beklediğini gördüm onun maksadı da benimkinin aynı imiş.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in heybetinden içeriye girmeye çekinirdik. İçeriden Bilal çıkıverince ona:
- Hz. Peygambere git de ona iki kadın kapıda duruyor, sizden kendi kocalarına ve elleri altındaki yetimlere sarfettikleri sadaka yerine geçer mi diye soruyorlar de, fakat bizim kim olduğumuzu da söyleme, dedik.
Bilal Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına girdi ve meseleyi sordu. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
- Onlar kimlerdir? buyurdu. Bilal de ensardan bir kadın ile Zeyneb’dir, dedi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
- Zeyneblerin hangisi, deyince Abdullah ibni Mes’ud’un karısı cevabını verdi.
Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
- "Onlar böyle yapmakla iki sevap birden kazanırlar. Birisi akrabalarını himaye etme sevabı diğeri de sadaka sevabı” buyurdular. (Buhari, Müslim)

Bu hadiseden de anlaşılacağı üzere, normal zamanlarda fakir kocaya verilen sadaka iki sadaka yerine geçiyor.
GÜNÜMÜZDE ise, Allah rızası için,
iman ve Kur'an hizmetinde koşturuyor, başkalarının çocuklarına sahip çıkıyor diye mahkûm edilen kocalarına ve çocuklarına sahip çıkmaktan, ona maddî açıdan destek olma ve yardım etmeye kadar yapılan her fedakârlık, iki cihad yerine geçer desek her hâlde yanlış söylemiş olmayız.
AYRICA, bir bakıma yetim sayılan çocukları dolayısıyla o mübarek hanımlar, yetimlere bakıp gözetme sevabını da alıyorlardır inşallah.
Çünkü bu fitne ve fesat deryasında, binlerce çocuk, muvakkaten ve mânen yetim hükmündedirler.
KADINLAR İNFAK YARIŞINDA

Dîne hizmet şartlarının Normal olduğu İNFAK GÜNLERİNDE bazı kadınlar, eşlerinin kendilerine,
- “Ben zaten İNFAK EDİYORUM senin ayrıca İNFAK ETMENE gerek yok” dediklerini söylüyorlar ve İNFAK EDEMEDİKLERİ için üzüldüklerini ifade etmelerine karşılık...Buna verilecek en güzel CEVAP
- “Eşlere şöyle söylenebilir, madem eşlerinizin yerine İNFAK ediyorsunuz onların yerine NAMAZ da kılıverin” diyerek işin esprisini anlatmaya çalışmak lazım . Onların kendilerine ait imkanları varsa, kocalarının buna engel olamayacaklarını ve olmamaları gerektiğini ifade etmek lazım.

Bunun dışındaki durumlar için ise işte vermenin ölçüsü:
Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor:
Resulullah (sav) buyurdular ki:
- "Eğer kadın, evin yiyeceğinden zarar vermeyecek şekilde infak ederse, kadın infâk ettiği için, erkek de kazandığı için sevaba kavuşurlar, malı koruyan vekilharç için de aynı şekilde sevab vardır. Bunlardan birinin sevabı diğerinin sevabından hiçbir şey noksanlaştırmaz."
(Buhari,Müslim)

🌹* Ümmü Sinan el-Eslemiyye şöyle anlatır:
- "Hz. Âîşe'nin evinde Resulullah (s.a.s)'ın önüne serilmiş bir örtü gördüm ki üzerinde bilezikler, bazubentler, halhallar, yüzükler, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak bir takım kayışlarla, kadınlar tarafından gönderilen ve savaşta işe yarayabilecek bir takım şeyler bulunuyordu" (Vâkıdî, Meğâzî).​ Şamil İslâm Ans.

KADINLAR ve ZEKÂT

Zekât, infakın en alt sınırı ve her durumda zorunlu olanıdır.
Bir müslümanda, hiç dava düşüncesi ve şuuru olmasa bile zekatını vermek zorundadır.
Hz. Ali efendimizin “cimrilerin zekatı” dediği bu oran ise kırkta birdir.
Kadınlar, kocalarından bağımsız olarak kendi birikimlerinin sahibidirler. Erkekler kadınların nafakasından sorumlu bulundukları halde, kadın erkeğin nafakasından sorumlu değildir. Bunun dışında bütün mükellefiyetler erkek ve kadın için aynıdır. Meselâ namaz, oruç, hac her iki cinse de farz olduğu gibi zekât da farzdır. Kadınların mehir paraları ve süs eşyaları da buna dahildir.

🔶️➡️Hanefîlere göre, altın ve gümüşten yapılmış ziynet eşyaları, nisab miktarına ulaştığı takdirde zekâta tâbidir. Yani, 80.18 gr. veya daha fazla olup üzerinden de bir yıl geçmiş ise kırkta biri oranında zekâtları verilir. Altın ve gümüş dışındaki maden ve taşlardan mamul ziynet eşyası ise zekâta tâbi değildir.

Burada önemli bir nokta da şudur:
Hak Dostu,
- “bana zekât farz olmadığı halde verdiklerimi hep zekât niyetiyle veriyorum” diyor.
Bu durumda eğer zekat borcu varsa ona sayılır, yok veya verdiği borcundan fazla ise fazlası îlâyı kelimetullah için, yani Dîne hizmet için verilmiş olur. Buna bir de, “üzerimde kul hakkı varsa ona” diye bir ekleme de yapılabilir.

~~İLİMLE CİHAD~~

Bütün zamanların en etkili cihadı, bilgi, hal ve temsille yapılan şeklidir.

Buna göre bundan sonrasının cihadı pazu kuvvetiyle değil, ilimle, fikirle, hal ve temsille olacaktır. İşte bunun da ilk hanım örneği Hz. Aişe anamızdır. Efendimizin, “dininizin yarısını bundan öğrenin” dediği bu mübarek anamız, sahabenin en alimlerinin bile her sözünü önemsediği çok büyük bir alime ve bu manada da bir mücahide idiler.İşte günümüzde bacılarımızın cihadı, yani hizmeti, hem Hadice, hem Aişe analarımızın cihadları türünden olacaktır ve oluyordu da. Muvakkaten bir duraksama yaşansa bile, iyice inanmış, bilenmiş hatta dinlenmiş olarak tekrar hizmet meydanına atıldıklarında, eskiden yapamadıkları güzellikleri yapmaya çalışacaklar, yaptıkları bir takım hataları da yapmayacaklar İnşâAllah.

Kadın ve erkek bütün adanmış ruhlar bir seferberlik mülahazasıyla dîne hizmet etmeliler!..

İçinde bulunduğumuz şartlar itibarıyla, konjonktür itibarıyla, zannediyorum meseleyi seferberlik şeklinde ele almak lazım; kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, herkesin yapabileceği şeyi yapması lazım.

Bizim dinimizin temel disiplinleri zaviyesinden bakacak olursak, bu (kadın erkek herkesin dine hizmeti) Asr-ı Saadet’te belki açıktı.
Hani hadis ricâlini okurken görüyoruz: Âişe validemizden, ricâlden (hadis râvîsi erkeklerden) dünya kadar insan ilim alıyor; mübarek validemizden, beş bin kadar hadis rivayet ediliyor ki, o da (hadîsin şartlarına uygun bulunup) rivayet edilenler; bir de rivayet edilmeyen şeyler vardır. Sahih buldukları şeyleri alıp, kitaplarında, “Kütüb-i Tis’â” dediğimiz “dokuz kitap”ta (Buharî’nin Sahihi, Müslim’in Sahihi, Ebu Davud’un Süneni, Tirmizî’nin Süneni, Nesaî’nin Süneni, İbni Mâce’nin Süneni, Darimî’nin Süneni, İmam Mâlik’in Muvattâsı, Ahmet İbni Hanbel’in Müsnedi’nde) naklediyorlar. O dokuz kitapta, onun (radıyallâhu anha) o mübarek sözlerini, Efendimiz’den naklettiği şeyleri değerlendirmişler.

Tâife-i nisâ (kadınlar), hemşirelerimiz, bacılarımız, o günkü analarımız, zannediyorum erkekler kadar Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yolunda hizmet etmişlerdir. Fakat sonra mesele belli bir dönemde çığırından çıkmış; belli bir dönemde de meseleyi militarizm kontrol altına almış; dolayısıyla tâife-i nisâyı eve kapamışlar, tamamen hayattan tecrit etmişler. Çok nadir sahneye çıkan -Hürrem Sultan gibi, Kösem Sultan gibi- kadınlar olmuş. Osmanlı Devleti’nde böyle olduğu gibi, hani ben Abbasîlere de, Emevîlere de bakıyorum, daha ziyade ricâl istihdam ediliyor.

Kadınların bazı hususiyetleri var belki, dolayısıyla onlardan sınırlı bir şey beklemek lazım; erkeklerden beklenen şey, onlardan beklenmemeli; onlara mukavemetleri, güçleri kadar vazife yüklemeli. Hemen her günlerinin -bir yönüyle- aktif bulunmaya müsait olması, ayrı meseleler… Bu hususları birer realite olarak görüp gözetmeli; fakat bunun dışında onları da mutlaka hayatın içinde -devr-i Risâletpenâhi’de olduğu gibi- mütalaa etmek lazım. Ne var ki, edilemedi.
......
Meşrû dairede, kendi disiplinlerimize sımsıkı bağlı kalarak, bunu (kadınların hayatın her birimine katılımını) devam ettirmek, zannediyorum günün şartları ve konjonktürün de gereği. Bu açıdan da “seferberlik” dedim bu meseleye; yani umumî bir hareket, kadın-erkek… Nasıl Ebu Süfyân, Yermük’e hanımı ile gitmiş; hanım orada o kılıcı çekmiş, kocanın yanında düşmana karşı savaşmış!.. Aynen öyle bir mantık, öyle bir felsefe ile kadın-erkek bir seferberlik içinde bu işi yapmaları lazım.

~~NETİCE-İ KELÂM~~

Özellikle günümüzde bacılarımızın durumları, zaman zaman sorulan şu sorunun da cevabıdır aynı zamanda;

Soru: Tarihte, hiçbir zulüm döneminde kadınlara bu kadar zulmedilmemiş. Günümüzde yapılan bunca zulmün sebebi ne olabilir?

Cevap:
Tarihin hiçbir döneminde, kadınlar bu kadar îmâna ve kur'an hizmet işinin içine girmemiş.
Günümüzde ise yaptıkları ve yapmak istedikleriyle bunu hak ediyorlar!
Fakat bu hak ediş, şu âyet-i kerimenin ifade ettiği türden bir hak ediştir:

- “Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler:
Allah'ın yardımı ne zaman! dediler.
Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.”​
(Bakara: 214)

🌱Mevlâ-yı müteâlimiz, bu mübarek bacılarımızı dünyada da, ahirette de kaybedenlerden değil, hep kazananlardan eylesin İnşâAllah.

Etiketler: kadınlar hizmet sahabeler efendimiz cemaat üç aylar recep şaban ramazan regaib beraat miraç destan umre turizm bayram ibadet fazilet dua namaz